Ovaören Hakında Yazılar

2.08.2012

0 yorum
Kasabanın ne zaman ve kimler tarafından kurulduğuna dair elde kesin belgeler bulunmamaktadır. Çeşitli medeniyetler tarafından yerleşim yeri olarak seçilmiş en etkileyici bölgelerden biri olan Ovaören yaşamış ve yaşayan insan toplulukları doğa ve tarihle tamamen bütünleşmiş, toplumun hayat tarzı rüzgarın, havanın, doğal çevrenin verdiği tüm sıkıntılara karşın tarih boyunca devam etmiştir. Kasabada yapılan araştırmalar geçmişteki Anadolu uygarlıklarının, tarih öncesi çağlarda başlayarak Osmanlı İmparatorluğu’nun sonuna kadar geçen zaman süresindeki, özelliklerini ortaya koymaktadır .

Türklerdin egemenliğinden sonra Türk-İslam kültürü yayılmaya başlamıştır Yerleşik hayata geçişten itibaren kasaba merkezinde karşımıza çıkan ilk büyük medeniyet Hititlerdir. Milattan önce 1200 yıllarında Hititlerin bir kolu olan Tabal Krallığı’nın tekrar canlandığı ve bölgeyi tekrar ele geçirdiği görülmektedir.Tabal Krallığı yaklaşık 24 beylikten oluşan bir devlettir. Topada, ve Ovaören hiyeroglif kaya yazıtları bunu göstermektedir. Hititlerin çöküşünden sonra bölgede hakim olan Frigler,ziraat ve sanatla meşgul barışçı bir topluluktur Kasaba sınırları içerisindeki filik denilen yerdeki yer altı yerleşimi bunu doğrulamaktadır.
Kasabamızın tarihi ve arkeolojik zenginliğini tamamlayan Hititler,Selçuklular,Bizanslılar,
Romalılar döneminden kalma tarihi eserler vardır. Ovaören kasabası tarih öncesi çağlardan beri çeşitli medeniyetlerin yerleşim yeri olmuştur. Hititlerden kalma yeraltı şehri, Selçuklulardan kalma camisi, Bizanslılardan kalma kiliseleri yeraltı yerleşimleri ve höyükleri ile insanda hayranlık ve şaşkınlık uyandıracak tarihi bir dokuya sahiptir. Detaylı bir inceleme ve tarihi yapıların tanıtımı yapıldığında bu bölge de Göreme, Avanos,Zelve, Çavuşin, Ürgüp gibi ilgi çeken bir yer olacaktır. Ovaören kasabası ve Gökçetoprak köyünde yer alan yeraltı şehirleri bu bölgede yaşayan insanların önceleri çeşitli saldırılara maruz kaldığı ve Hıristiyanlığın özgürce yayılamadığı, halkın ibadetini özgürce yapamadığı çağlarda bölge halkı baskılardan kurtulmak için Bölge halkı tarlalarda elde ettiği buğdayı ve bağda ürettiği üzümü aynı yerde saklıyor, hayvanını da bu yeraltına indirebiliyordu.Yerin derinliklerine doğru kat kat inen bu yer altı şehirleri temizlenmeyi ve ışıklandırılmayı beklemektedir. Hıristiyanlığın ilk yılları puta tapan Roma Devleti’nin ağır baskıları altında geçmiş,bu da Hıristiyanları büyük şehirlerden kayalık gizli alanlara kaçmaya yöneltmiştir. Bizans döneminde uzun süredir devam eden mezhep çatışmaları iyice artmış, İmparator III. Leon’nun ikonları yasaklamasıyla ikonoklasm dönemi başlamıştır.

Önce Hıristiyanlara baskı yapan Sasanilerin ve din büyüklerinin tasvirine karşı olan Arapların saldırı nedeniyle ikona yanlısı keşişler Göreme , Avanos, Ürgüp çevresindeki kayalık kuytu bölgelere sığınmışlar.Bu dönemde İmparatoriçe Thedore’nun ikonları serbest bırakmasıyla taşlardan oyulmuş yerlere sığınanların sayısı artmıştır. Ovaören kasabasındaki Kemer, filik ve diğer yeraltı yerleşimlerde Hıristiyanlığın ilk yılları ile ikonların serbest bırakıldığı dönemde Hıristiyanların yaşadığı bilinmektedir. Osmanlılar döneminde güzel anlamına gelen Göstesin adı yakın bir tarihte Ovaören olarak değiştirilir.1071 Malazgirt Savaşı’nda, Türkler büyük zafer kazanınca Anadolu’nun kapıları Horasan’dan gelen akıncılara açılmıştır.Alparslan’ın komutanı Afşin Bey’de Anadolu’nun şehir ve kasabalarını Türk egemenliğine katmıştır.Türk boyları Kapadokya’ya dağılıp köy ve kasabalar kurdular.

Yöreye yerleşen Türkler Hıristiyan halkla yan yana yaşadılar. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra bölgeye Karamanoğulları ve Dulkadiroğulları egemen oldular.Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferine giderken Dulkadiroğulları Beyliği’ni ortadan kaldırdılar.Böylece Ovaören kasabası Osmanlı Devleti’ne katılmış oldu.

1924 yılına kadar kasabada yaşayan Rumların sayısı bilinmemektedir. 1881-1882 tarihleri arasında yapılan Osmanlı nüfus sayımına göre Gülşehir’de Müslümanlardan sonra en kalabalık dini ve etnik grup Ortodoks Rumlardır. Bu nüfus sayımına göre Gülşehir nüfusunun dinlere göre dağılımı şöylerdir.
1-Müslüman : 11.029
2-Rum : 3.934
3-Ermeni : 20
Toplam : 1 4.948

1924 Türk –Yunan mübadelesi sırasında bölgedeki Rumlar buraları terk etmişler ve böylece kasabadaki Hıristiyanlık tarihi de sona ermiştir. Nitekim kasabada tarih öncesi devirlerde yaşayan kavimlerin tarihleri de geniş ölçüde yapılacak arkeolojik kazılar neticesinde meydana çıkarılan sanat eserlerinin incelenmesiyle ortaya çıkacaktır.Kasaba Kapadokya yöresinin geçmişteki kültürüne uygun tarım ve köy hayatını yansıtan yerleşim olması nedeniyle ziyaretçilerin ilgisini çekecek niteliktedir.

Ovaören yalnız Türkiye’nin değil dünyânın sayılı turizm merkezlerinden biri olabilecek özelliklere sâhiptir. Büyüleyici havası insanın nefesini kesecek güzelliği ile nadir rastlanan bir yer” diyebiliriz. 1996 yılından beri belediye örgütü bulunan Ovaören kasabası 3 mahalleden oluşur.
1-Gazi Mahallesi
2-Cumhuriyet Mahallesi
3-Fevzi Çakmak Mahallesi

Cappatokya Tarihi

2.07.2012

0 yorum

Gülşehir, Nevşehir iline bağlı, 16 km mesafede, Kızılırmak'ın güney kenarında bulunan bir ilçedir. İç Anadolu Bölgesi'nin orta kısmında yer alan ilçe, Nevşehir ilini Hacıbektaş, Kırşehir ve Ankara'ya bağlayan yol üzerinde kurulmuştur. Gülşehir, güneyde Nevşehir ili; kuzeyde Hacıbektaş ilçesi; doğuda Avanos ilçesi; batıda Kırşehir ve Aksaray illeri ile çevrilidir. İlçeye bağlı 5 kasaba ve 28 köy bulunmaktadır. Nüfusu 9100 olan ilçe sosyo-ekonomik açıdan gelişmişlik düzeyini yakalamıştır. İlçe halkının dışa açılım çabaları ve son yıllardaki turizme yönelik hızlı ataklar ilçenin bölgede önem kazanmasını sağlamış, böylelikle sosyal ve kültürel yaşantıda hareketlenmeler başlamıştır. İlçe eğitim ve öğretim yönünden geri kalmışlık duvarını yıkmış olup; okuryazarlık oranı ilçe genelinde yüksektir. İlçenin temel geçim kaynaklarını turizm, ticaret, tarım ve hayvancılık gibi iş kolları oluşturmakla beraber, ilçede son yıllarda farklı iş alanlarında da yatırımlar başlamıştır.

TARİHİ:
Gülşehir tarih öncesi çağlardan beri birçok yerleşime sahne olmuştur. İlçe merkezinin 5 km. doğusuna düşen Civelek Köyü Mağarası'nda bulunan tek kulplu fincanlar, çeşitli boylarda çömlekler, taştan ve kemikten aletler ilçe tarihinin MÖ. 5000 yıllarına kadar uzandığını göstermektedir. Gülşehir'de yapılan araştırmalar, geçmişteki Anadolu uygarlıklarının tarih öncesi çağlardan başlayarak, Osmanlı İmparatorluğu'nun sonuna kadar geçen zaman süresindeki özelliklerini ortaya koymaktadır.
Firigyalılar MÖ. 900-800 yıllarında Kapadokya'ya saldırarak bölgeyi egemenlikleri altına almışlardır. İlçede Medler, Lidyalılar, Kimmerler, Helenler, Romalılar, Bizanslar, Araplar ve İranlılar yüzyıllar boyu hüküm sürmüşlerdir. MS. I. ve III. yüzyıllarda Filistin'den kaçan ilk Hıristiyanlar, Kapadokya'ya gelmişlerdir. Buraya gelen Hıristiyanlar bölgede bulunan kayalara kiliseler, evler ve manastırlar yapmışlardır. Açıksaray Büyükkale ve Gümüşkent bunların başında gelmektedir. Bu dönemde Gülşehir, Kapadokya Hıristiyanlığı'nın merkezi haline gelmiştir. Gülşehir MS. 3 ile 8. yüzyıllar arasında Kapadokya'nın dini başkenti olarak kalmış; ancak Açıksaray rahiplerinin yüzyıl sonunda başlayan kiliselere resim yapma akımını kabul etmemeleri üzerine bu unvanı kaybetmiştir.
1071 Malazgirt Savaşı'nda, Türkler büyük zafer kazanınca Anadolu'nun kapıları Horasan'dan gelen akıncılara açılmıştır. Bu zaferden sonra Kapadokya, Selçuklu Türklerinin hakimiyeti altına girmiş ve ilçenin "ZARAPASSOS" olarak anılan ismi "ARAPSUN" olarak değiştirilmiştir. İlçe, 1212 yılında Mengücükoğulları hâkimiyeti altına girmiştir. Aynı yüzyıl içerisinde Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat burasını ülkesi hudutlarına katmış ve adını "GÜLŞEHİR" olarak değiştirmiştir. 14. yüzyılın tamamı ile 15. yüzyılın ilk yarısında Anadolu'nun belli başlı ilim merkezlerinden biri olan Gülşehir, gerçek manadaki gelişimini Osmanlılar zamanında I. Abdülhamit'in sadrazamlarından Karavezir Seyit Mehmet Paşa'nın memleketine olan bağlılığı sayesinde yapmış olduğu yatırımlar ile gerçekleştirmiştir. İlçe, 1584 yılında Uçhisar nahiyesine bağlı 30 hanelik bir köydür ve halkının tamamı Müslümandır. Silahtar Seyit Paşa, 1779-1780 yılları arasında burada bir camii, bir hamam, bir medrese, sekiz çeşme ve bir mektep yaptırmış, kasaba nüfusunun artmasını sağlamış ve ardından ilçenin Arapsun olan adını "Gülşehir" olarak değiştirmiş. Karavezir Seyit Mehmet Paşa'nın ölümün den sonra ilçe yeniden "Arapsun" olarak anılmaya başlamıştır. İlçe, 1896 yılında Niğde sancağına bağlı bir kaza haline getirilmiştir. 1947 yılında ise Bakanlar Kurulu Kararı ile resmen "Gülşehir"  olarak tecil edilmiş ve 1954 yılında ilçe unvanını kazanmıştır.


 COĞRAFYA:
İlçenin denizden yüksekliği 885 metre olup yüzölçümü 931 km² dir. Gülşehir, yazları sıcak ve kurak; kışları ise soğuk ve yağışlı geçen tipik karasal iklime sahiptir. İlçedeki bitki örtüsü hâkim bozkır bitkilerinden oluşmaktadır. Geniş verimli nitelikte orman olmamasına rağmen Hırka Dağı'nda meşe ağaçları yer alır. İlçenin en önemli dağı Hırka Dağı'dır. Yüksekliği 1683 m. olan bu dağ, Gülşehir ile Hacıbektaş arasında yükselmekte ve doğu-batı yönünde Kızılırmak Vadisine paralel uzanmaktadır. İlçenin belli başlı akarsuyu Kızılırmak'tır. Ayrıca ilçe sınırları içerisinde üç de gölet bulunmaktadır.

ULAŞIM:
Nevşehir'e 16 km, Avanos'a 24 km, Derinkuyu'ya 50 km, Hacıbektaş'a 26 km, Kozaklı'ya 73 km, Ürgüp'e 35 km, Acıgöl'e 40 km. mesafede bulunan ilçemiz, çevresindeki tüm komşu illere (Kayseri-Niğde-Aksaray-Kırşehir) 1 saat mesafede olup Ankara'ya 3 saat uzaklıktadır. Ayrıca İlçemizde bulunan Kapadokya Havalimanı'ndan haftanın her günü İstanbul'a yurt içi tarifeli uçak seferleri yapılmaktadır.


GÜLŞEHİRDEKİ DOĞAL VE TARİHİ ESERLER
KEPEZ:
İnsanlık tarihinin bilinen ilk devirlerindeki yerleşim yerlerinden biri olan kepez mevkii,  yüksek ve bölgeye hakim bir yerde bulunmaktadır. 4-5 katlı yer altı şehri, kaya evleri ve dehlizler bu yerleşim yerinde ilk göze çarpan tarihi buluntulardır.

BÜYÜKKALE:
Gülşehir merkezinde bulunan Büyükkale'de 3-4 katlı kayadan oyma mağara tipi eski kaya evleri, yer altı şehri ve su kuyuları bulunmaktadır. İlk ve orta çağda, halkın barınması ve düşman saldırılarından korunması için yapıldığı bilinmektedir. Bu saldırılar sırasında kale kapılarının ağzını kapatmak için büyük değirmen taşlarına benzer taşların, saldırıların uzun sürse dahi insanların hayatlarını uzunca bir süre devam ettirmeye imkan sağlayacak kadar geniş salonlar, kilerler, odalar ile Kızılırmak seviyesine kadar inmiş su kuyuları bulunmaktadır.

AÇIKSARAY:
Gülşehir'in merkezine 3 km mesafede olan Açıksaray, ilk çağlara ait bir yerleşim yeri olarak kendisini göstermektedir. Açıksaray'ın ilk kuruluşu ve ismini nereden aldığı bilinmemekle birlikte, sonradan Anadolu'ya gelen Türkler tarafından yerleşim yeri olarak seçilmiştir. Açıksaray ve çevresi iklimin ve doğa olaylarının etkisi ile oluşan (yağmurlar ve rüzgarlar) sayısız miktarda peribacasına ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca bir doğa harikası ve Gülşehir'in simgesi olan Mantarkaya bu bölgede bulunmaktadır.
Ayrıca, Açıksaray tüf kayalar içine oyulmuş sayısız mekânları,  ilk çağlardan kalma çok katlı yeraltı şehirleri, mağaralar, Roma Dönemi'nden kalma kaya mezarları 9. ve 10.yy ait kaya kiliseleri ve sarayları ile önemli bir piskoposluk merkezi olmuştur. Bunlardan belli başlıları ise Boğalı Kilise, Manastır, Tavla (At Damı), Küçük Saray (Çok Katlı Yerleşim Alanı), Dört Sütunlu Manastır, Beşik Tonozlu Yapı, On iki Sütunlu Kilise ve Merdivenli Mesken'dir.
  Açıksaray ören yeri, sporu ve tarihi içine alan bir merkez konumundadır. TREKKİNG sporu yapmak isteyenler için dünyada eşine rastlanmayan parkura sahip olan Açıksaray ören yeri, Çat vadisini de içine alan 7 km. uzunluğundaki TREKKİNG parkuru ile bir kültür ve spor merkezidir.

KARŞI KİLİSE (Saint Jean Kilisesi)
Gülşehir merkezinde bulunan Saint Jean Kilisesi, ilk çağda Romalılar tarafından yapılmıştır. Kilise içerisindeki Rumca kitabede, bu yapının Bizans İmparatorluğu'ndan ayrılan ve Bursa İznik'te imparatorluk kuran Teodor Laskaris tarafından 25 Nisan 1212 yılında kiliseye çevrildiği yazmaktadır. İki katlı olan yapının ilk katında şırahane, şarap mahzenleri, mezarlar, su kanalları ve görevlilere ait mekanlar bulunmaktadır. İkinci katta ise İncil'den alınmış sahneler ile süslenmiş kilise bulunmaktadır. Dünyada sadece 3 yerde inşa edilen Saint Jean Kilisesi, görülmeye değer muhteşem yapılardan biridir. İçerisinde bulunan resimler halen özelliğini kaybetmemiş olup, zamanın ve günümüzün sanat şaheserleri arasındadır.




 AZİZ DİMİTRİS KİLİSESİ
Gülşehir'in Çalışanlar Mahallesi'nde bulunan "Aziz Dimitris Kilisesi"nin 1902 yılında Gülşehir'de yaşayan Rumlar tarafından yapıldığı bilinmektedir. Önceki dönemlerde kayaların kazılmasıyla yapılan kiliselerden farklı olarak, "Aziz Dimitris Kilisesi" kesme blok taşlar ile yapılmıştır ve döneminin büyüsünü yansıtan bir yapıdır.
KIZILKATMA KİLİSESİ
Pınarbaşıözü Vadisi'nde "Güvercinlik"  adı verilen mevkide yer alan kilise, iki taraflı kayalıkların güney ucuna kazılmış küçük bir şapeldir. Anıtsal bir yapısı olan şapel, Roma ve Bizans mimarisinden örnekler yansıtır.

MANTARKAYA
İlçe merkezine 4 km. mesafede Açıksaray mevkiinde yer alan Mantarkaya, adından da anlaşılacağı gibi mantar şeklinde olması nedeniyle bu ismi almıştır. Bu doğa oluşumu, yağmur sularının ve rüzgârın yumuşak tüf kayaları aşındırması ile oluşmuş olup, doğanın insanlara sunduğu muhteşem bir yapıdır. Mantarkaya görülmeye değer bir doğa harikası olup, Gülşehir'in simgesi durumundadır.
.
KURŞUNLU CAMİİ:
İlçemizin merkezinde bulunan "Kurşunlu Camii" 1779 yılında Karavezir Seyyid Mehmet Paşa tarafında yaptırılmıştır. Osmanlı taş mimarisi ve çini sanatının en güzel kaidesini yansıtan örneklerden biri olan camii, aradan geçen uzun yıllara rağmen halen kullanımdadır.

KARAVEZİR HAMAMI.
İlçemiz şehir merkezinde bulunan "Karavezir Hamamı" 1777 yılında Karavezir Seyyid Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Klasik Osmanlı hamamlarında olduğu gibi, üç kısımdan oluşmaktadır. Halen kullanımda olan ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından onarımı yapılan hamam, Osmanlı mimari sanatının günümüzdeki somut bir örneğidir.

KARAVEZİR MEDRESESİ         
İlçemiz şehir merkezinde bulunan "Karavezir Medresesi" 1780 yılında Karavezir Seyyid Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1933-1962 yıllarında cezaevi olarak kullanılan yapı, 1963 yılında kütüphane olarak kullanılmaya başlanan yapı, halen bu işlevini sürdürmektedir.

SADABAT PARKI.
İlçemizde yer alan ve Kızılırmak nehri kenarında 9.602 m2 alan üzerine kurulan "Sadabat Parkı" ilçe ve bölge halkına hizmet eden bir mesire ve eğlence alanıdır. İçerisinde çocuk parkları, piknik alanları, çay bahçeleri, lunapark, go-kart pisti, deniz bisikleti, akülü araba parkuru, yürüyüş alanları, alabalık tesisi, büfeleri ve hediyelik eşya mağazaları bulunan park, ailelerin huzurlu ve eğlenceli vakit geçirilebileceği bölgenin en büyük park ve mesire alanıdır.

KIZILIRMAK VE BALIKÇILIK GÖLETLERİ
İlçemiz kenarında yer alan Kızılırmak nehri ve göletleri, ilçemiz de amatör balıkçılığın yapılmasına imkân sağlamış olup çevre il ve ilçelerden gelen amatör balıkçıların avlanma sahası durumundadır. Kızılırmak ve göletlerde yaşayan farklı türlerdeki tatlı su balıklarının zenginliği, ilçemizin gözde bir av merkezi olmasını sağlamıştır. Ayrıca Kızılırmak Havzası'nda bulunan bu göletler, yüzlerce balıkçıl ve göçmen kuşun uğrak yeri konumundadır. 
GÜLŞEHİRLİ TARİHİ KİŞİLER

KARAVEZİR SEYYİD MEHMET PAŞA:
Gülşehir'in tarihinde önemli bir yere sahip olan Karavezir Seyyid Mehmet Paşa, Gülşehir'in gelişimi yolunda ilk adımı atan isimdir. 1779 yılında Osmanlı Devletine Sadrazam olan Karavezir Seyyid Mehmet Paşa, sadrazamlığı döneminde ilçeye inşa ettirdiği cami, medrese, kütüphane ve hamam gibi yapılar, halen kullanılmakta olup ilk günkü özelliklerini yitirmemiştir.

Gülşehir Tarihi

0 yorum
Gülşehir tarihi; İlçenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğuna dair elde kesin belgeler bulunmamaktadır. İlçe merkezinin kuzeyine düşen Civelek Köyü mağarasında bulunan vazolar ve küpler ilçe tarihinin M.Ö.7500-8000 Yıllarına kadar uzandığını gösterir.M.Ö.3000-2000 Yıllarında bu bölgede hüküm süren Hitit uygarlığına ait eserler ilçemizdeki büyük kale ve küçük kale mevkiileri, Ovaören (sivasa beldesi) ve Gökçetoprak köyünde hala gezilebilir durumdadır. Frigyalılar M.Ö.900-800 yıllarında Kapadokya’ ya saldırarak egemenlikleri altına almışlardır. Gülşehir’de bu saldırılardan etkilenmiştir. Frigyalılardan sonra bölgeye Lidyalılar, Medler, Kimmerler, Helenler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, İranlılar yüzyıllar boyu hüküm sürmüşlerdir.
Bizanslılar döneminde ilçenin isminin Zoropassos olduğu tesbit edilmiştir. Gülşehir M.S. 3 ila 8. Yüzyıllar arasında Kapadokya’nın dini başkenti olarak kalmış ancak, Açıksaray rahiplerinin 8. YY. sonunda başlayan kiliselere resim yapma akımını kabul etmemeleri üzerine bu ünvanı kaybetmiştir.
1071 Yılındaki Malazgirt Zaferinden sonra Kapadokya Selçuklu Türklerinin hakimiyeti altına girmiş ve ilçenin Zoropassos olarak anılan ismi de Arapsun olarak değiştirilmiştir.
14.Yüzyılın tamamıyla 15. Yüzyılın ilkyarısında Anadolunun belli başlı ilim merkezleri başında yer alan ilçemiz 1212 yılında Mengücükoğulları hakimiyeti altına girmiştir. Aynı yüzyıl içerisinde Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat burasını ülkesi hudutları içerisine katmış ve adınıda GÜLŞEHİR olarak değiştirilmiştir. Gülşehir gerçek manadaki gelişimini Osmanlılar zamanında 1. Abdulhamid’in sadrazamlarından Karavezir Seyit Mehmet Paşa’nın memleketine olan düşkünlüğü ve yaptığı yatırımlar ile gerçekleştirmiştir. İlçemiz o zamana kadar Uçhisar kasabasına bağlı bir köy iken kaza olmuş, aynı devirde Seyit Mehmet Paşa tarafından 6 çeşme, 1 camii, 1 mektep, 1 medrese, 1 kütüphane, 1 han ve 1 hamam yaptırmıştır. Karavezir Seyit Mehmet Paşa’nın ölümünden sonra ilçe yeniden Arapsun olarak anılmaya başlanmış ancak, 1947 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile resmen GÜLŞEHİR olarak tescil edilmiş ve 1954 yılında da İlçelik ünvanını almıştır.

Nevşehir in Tarihi

0 yorum

Nevşehir ve civarının yaklaşık M.Ö.5000 senelik bir tarihi geçmişi vardır. Bölgenin ilk sakinleri Hititler olup, bu bölgeye "Nissa" ismini verdiler. Hititlerden sonra Frigler ve Lidyalılar bölgeye sahip oldular.

Kapadokya'ya Asurlular "Katputuka" isimini ver­diler M.Ö.6.asırda Persler bu bölgeyi ele geçirdiler

M.S.395 yılında Roma İmp.nun bölünmesi üzerine Anadolu'nun diğer bölgeleri gibi Doğu Roma (Bi­zans)'in payına düştü.

İslam orduları "Niğde-Aksaray-Kayseri" üçgeni içinde kalan bu bölgeyi 8.asırda fethederek 300 sene hakim oldular. İslam devleti, iç isyan ve bölücü faaliyet-lerle zayıflayınca bölge tekrar Bizans'ın eline geçti.

1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu Fatihi Kutalmış oğlu Süleyman Şah, bütün Anadolu gibi bu bölgeyi de fethetti. Türkler bu köye "Muşkara" isimini verdiler. Selçuklu devletinin yıkılışından sona İlhanlılar 14.asır ortalarında da Eratna oğulları ve Karaman oğulları bu bölgeye hakim oldular 14. Asrın sonların­da Nevşehir ve civarı Osmanlı devleti hakimiyeti altı­na girdi. Bu esnada "Muşkara" köyü 10-12 hanelik bir yerleşim merkeziydi.

Lale devrinin sadrazamı {171..-1730) Nevşehirli Damat İbrahim Paşa "Muşkara köyünü genişleterek imar etti. Yeni kurulan şehre "Yeni şehir" manasına gelen Nevşehir" İsmi verildi ve bir kaza olarak Niğde sancağına bağlandı.

Tarihçe: Tarihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanan ve tarih öncesi çağlardan beri bir çok yerleşmeye sahne olan kent tarihte Kapadokya Krallığı adıyla anılmıştır. Nevşehir'de Hititler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Roma, Bizans, Selçuklu, Dulkadiroğulları ve Osmanlılar hüküm sürmüştür

(M.Ö.6500-2000)
Nevşehir (Muşkara) ilinin en eski yerleşim yeri Gülşehir ilçesi Civelek Mağarası’nda görülür. Avanos’un Sarılar beldesi yakınlarındaki Zank Höyük’te DTCF Öğretim üyelerinden Doç. Dr. Hüseyin Sever’in başkanlığında yapılan kazılar sonucunda Eski Tunç Çağı’na (M.Ö.3000-2000) ve Assur Ticaret Kolonileri Çağı’na (M.Ö.2000-1750) ait eserler ele geçmiştir. Nevşehir civarında bulunan çok sayıdaki höyüklerde özellikle Eski Tunç Çağı’na ait kalıntılar tespit edilmiştir.

(M.Ö.3000-1750)
Anadolu Eski Tunç Çağı’nda madencilikte doruk noktasına erişmiştir. Özellikle çağın son evrelerinde en büyük gelişim Orta Anadolu’nun kuzeyinde gözlenmiştir. M.Ö.2000-1750 yılları arasında Kuzey Mezopotamya’da yaşayan Assurlu tacirler Anadolu’da ticari koloniler kurarak ilk ticaret örgütünü oluşturmuşlardır. Bu ticaretin merkezi Kayseri’deki Kültepe, Kaniş-Karum’dur (Karum: Ticaretin yapıldığı pazar yeri). Belgelerde adı geçen ve yeri saptanabilen karumlardan biri de Karum-Hattuş’tur (Boğazköy).
Zengin altın, gümüş ve bakır kaynaklarına sahip olan Anadolu, tunç alaşımı için gerekli olan kalay bakımından fakirdi. Tacirlerin beraberinde getirdikleri kalay, çeşitli kumaşlar ve kokular bu ticaretin ana malzemeleriydi. Hiçbir zaman politik üstünlüğe sahip olmayan tacirler yerli beylerin himayesi altındaydılar.

Assurlu tacirler sayesinde Anadolu’da ilk defa yazı görülür. ‘Kapadokya Tabletleri’ olarak adlandırılan Eski Assurca yazılmış çivi yazılı metinlerden, tacirlerin geliş yolları üzerindeki beylere %10 yol verdikleri, borçlu olan halktan %30 oranında faiz aldıkları, Anadolu krallarına sattıkları mal üzerinden %5 vergi verdikleri anlaşılmaktadır. Yine bu tabletlerde Assurlu tacirlerin Anadolulu kadınlarla evlendikleri ve nikah sözleşmelerinde Anadolulu kadınların haklarını koruyacak maddeler bulunduğu görülmektedir.

Assurlu tacirler yazıdan başka silindir mühürler, madencilik, tapınak ve tanrı fikirlerini de Anadolu’ya getirmişlerdir. Böylece Anadolu’nun yerli sanatı, Mezopotamya sanatının etkisi altında gelişerek kendine has yeni bir sanat anlayışını ortaya koymuştur. Bu sanat daha da gelişerek Hitit sanatının temelini oluşturmuştur.

Nevşehir ve yöresi Osmanlı idaresi altında (1299-1923)
Nevşehir ve yöresi Osmanlı idaresi altında bir süre barış içinde yaşadı. Özkonak’ta Yavuz Sultan Selim’in Doğu Seferi sırasında yapılan köprü Nevşehir’deki Erken Osmanlı yapısı olması açısından önemlidir.

Kanuni Sultan Süleyman tahtta çıktığında (1520) hazinenin gelirini arttırmak için yeni bir arazi tahriri yaptırdı. İl yazıcılarının bir kısmı ürün miktarını ve tarla ölçümlerini fazla göstererek vergileri arttırdılar. Bazı dirlik sahiplerinin toprağı ellerinden alındı. Bu durum halk ve asker arasında hoşnutsuzluğa neden oldu. Ayrıca 1582’den başlayıp ardarda gelen İran seferleri de Anadolu tımar düzenini bozmuştu. Sefere çağrılan dirlik sahiplerinden bazıları ailelerini karışık ortam içerisinde bırakıp gidemeyeceklerini ileri sürerek yasalara karşı çıkarak ‘Celâli’ oldular . Devlet isyanları güçlükle bastırabildi. Tüm bu olumsuzluklar Nevşehir ‘de etkisini şiddetli şekilde gösterdi. Yöre halkı arzuladığı barış, huzur ve kalkınma dönemini Damat İbrahim Paşa zamanında yaşamıştır.

         KURTULUŞ SAVAŞI GÜNLERİNDE NEVŞEHİR

Nevşehir Mondros Mütarekesi günlerinde 12. Kolordu'' ya bağlı 11. tümenin denetim alanı içindeydi. Karargâhı Niğde''de bulunan tümenin önemli silah ve cephane depolarından biri de Nevşehir''de idi.

Orta Anadolu, Mütareke''nin belirlediği paylaşım alanlarının dışında kaldığı için Nevşehir, Milli Mücadele yıllarında önemli bir siyasi olaya tanık olmadı. Bununla birlikte 4 Eylül 1919''da toplanan Sivas Kongresi''ne, Nevşehir adına bir delege katıldı: Dellalzade Hacı Osman Efendi. Hacı Osman Efendi, kongrede alınan bütün vilayet ve kazalarda Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Şubeleri oluşturulmasını öngören kararın Nevşehir''de uygulanmasına öncülük etti. Bu cemiyetin önde gelenleri Eyüp Bey, Müftü Süleyman Hakkı Efendi, Belediye Başkanı Ahmet Efendi idi. Bugün Nevşehir''e bağlı olan Avanos''ta da cemiyetin bir şubesi kurulmuştu.Bu cemiyetin çalışmalarında en etkin kişi Belediye Başkanı Nuri Bey''dir.

Milli Mücadele yıllarında Nevşehir''e ilişkin olarak anılması gereken bir başka gelişme de Mustafa Kemal'' in 22 Aralık 1919'' da Hacı Bektaş''a gelmesidir. Bektaşileri Milli Mücadeleye kazanmak amacını güden Mustafa Kemal Hacı Bektaşı Veli Tekkesi Çelebisi Cemalettin Efendi ve tekke şeyhi Salih Niyazi Baba ile görüştü. Ülkenin içinde bulunduğu durum uzun uzadıya ele alındı. Her iki Bektaşi önderi de Mustafa Kemal ile aynı düşüncede olduklarını ve Milli Mücadele saflarına katıldıklarını açıkladılar. Bu Mustafa Kemal''in Sivas Kongresi sonrasında kazandığı en önemli başarılarından biriydi. Bu görüşmeden sonra Anadolu''nun her yanındaki Bektaşi Tekkeleri birer Kuvay-i Milliye karargahı işlevi gördü.

Nevşehir Osmanlıların son dönemlerinde Niğde Sancağı''na bağlı bir kaza idi. Cumhuriyetimizin ilanından sonra 1924'' te Niğde yeni idari yapılanmada bir il olarak ortaya çıkarken Nevşehir de ilçelerinden biri oldu.

6429 sayılı yasa ile Nevşehir 20 Temmuz 1954 tarihinde il haline getirildi. Kırşehir ve Kırşehir'' e bağlı Mucur, Avanos, Hacıbektaş ( 1945'' ..te ilçe oldu.), Kayseri''ye bağlı Ürgüp   ( 1935'' te ilçe oldu.), Niğde'' ye bağlı Arapsun (1948'' de Gülşehir adını aldı.) Nevşehir'' in ilçeleri haline getirildi. Kozaklı ve Hamamorta köyleri Avanos'' a bağlı birer köy iken birleştirilerek 1954'' te Kozaklı adıyla ilçe olarak Nevşehir''e bağlandı. Kırşehir 1957''de tekrar il yapıldı. Mucur ilçesi ile beraber Nevşehir''den ayrıldı.Daha önceleri Melegübü ismi ile anılan bir bucak merkezi olan Derinkuyu 1 Nisan 1960'' ta ilçe durumuna getirildi. Acıgöl kasabası ise 4 Temmuz 1987'' de ilçe olmuştur. 



Kazıalanı Video 1

2.01.2012

0 yorum
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Powered by  MyPagerank.NetYahoo bot last visit powered by MyPagerank.NetMsn bot last visit powered by MyPagerank.Net